Bu yazımda da sizlere yine insanın kendini bilmesinde çok temel bir bilgi olan titreşimler (vibrasyonlar) dünyasından bahsetmek istiyorum. Geçen yazımızda bahsettiğimiz "illüzyon dünya"da yer alan ve birbirlerinden bambaşka şeylermiş gibi hissettiklerimizin; maddenin, sesin, ışığın, elektriğin, canlı cansız ne varsa hepsinin kökende aynı olan bir faktörün farklı titreşimleriyle ortaya çıkmakta olduğunu (tezahür ettiğini ) bilmemiz gerekir. İllüzyonik dünyamız olan üç boyutlu realitede madde-mekan-zaman içersindeki duyularımız ve algı merkezlerimiz titreşim hızları birbirlerinden farklı olan pek çok şeyi bize hissettirirler.
Katı maddeyi, sıvı maddeyi hatta bir rüzgarın hissedilişindeki gaz maddeyi hisseden dokunma duyumuz, en az titreşir halde bulunan "maddeyi" fark eder. Ve vücudumuz, titreşimler arttıkça, değişik organlarıyla fark edişlerine devam eder. Mesela ince çelik bir lamayı mengenede bir uçundan sıkarak tespit etsek ve serbest olan diğer uçundan çekip gererek bıraksak "tınn" diye titreşerek ses çıkartacaktır. Çünkü 1 saniyedeki titreşme frekansı 16'yı aşmıştır. Dolayısıyla kulağımız bu titreşimleri ses olarak algılar. Başka bir örnekle, elimize aldığımız bir çubuğu iki yönde hızla haraket ettirir ve bu haraketi bir saniyede 16'dan fazla yapmayı becerebilirsek; çok kalından başlayan bir uğultu sesi duyulacaktır. Ve biz bu hızı şayet mümkün olup arttırabilsek, bu kalın (pes) ses giderek tizleşecek ve Do'dan Si'ye doğru bir oktav incelecektir. Hızı artırdıkça yine incelerek bir alt oktavda Do sesinden Si'ye doğru yine değişecektir, böylece birçok oktav aşılıp ses iyice tizleştikten sonra saniyede 32 000 kere titreşime ulaşınca, işitilir olmaktan çıkacaktır. Ve artık titreşimler saniyede 1 milyona varıncaya kadar bizde bir algı merkezi tarafından algılanamazlar.
Titreşimlerin artmaya devam etmesi halinde, artık bu titreşimler bize enerji olarak kendilerini hissettirirler ve titreşim (vibrasyon) arttıkça sırayla; elektrik, ısı ve ışık ortaya çıkar (tezahür eder). Elektrik vücudumuz tarafından algılanabilir enerjidir ve hatta bizi çarpan bir enerji olabilir. Keza ısı enerjisinin de azlığı soğuk, çokluğu da sıcak olarak vücudumuzla algılanır. Vibrasyonun daha artması halinde ortaya bir ışıma çıkacak ve bu ışıma da gözümüz tarafından fark edilebilecektir. Işık enerjisi gözümüzle sadece ışık olarak algılanmakla kalmaz, aynı zamanda vibrasyonun artışına göre renkler belirir. En düşük vibrasyonlu renk kırmızıdır ve giderek en yüksek renk vibrasyonu olan mor renk ile, renk görüşümüzün algı alanı da bitecektir. Kırmızı renk vibrasyonu, "do" sesinin belirli bir katma tekabül eder. Aynı tarzda 7 renk de 7 sesin aynı şekilde katlarına tekabül etmektedirler. Kırmızıdan önceki ışınları (enfraruj) göremediğimiz gibi mor rengin vibrasyonundan sonrasını (ultraviole) da göremeyiz. Ama bize tesir ederler hatta vücudumuzda olumlu olumsuz birçok tesirleri vardır.
Titreşim hızları daha artan vibrasyonlar, X ışınları (yani röntgen ışınları) adım alır ve bilimsel alanlarda kullanılır. Ancak fizik bilimi, vibrasyonları X ışınlarından ötelere doğru artık fark edemez, deneyimleyemez, algılayamaz. Fizik biliminin imkanları X ışınlarından sonra biter ve onun ötesi artık metafizik (fizik ötesi) duruma geçer. Her ne kadar fizik ötesi vibrasyonlar, fiziksel imkanlarla tespit edilemeseler de, insan bedeninde bunların kullanma ve algılanma imkanları devam etmektedir.
İnsan bedeninde bir kılıf gibi bulunan ve onu canlı kılan biyoenerjik beden, yani hayat enerjisi bedeni, eterik vibrasyondaki bir enerji kılıfıdır. Bu enerji bedendeki yüksek titreşimli enerji akışları sayesinde canlılık mümkündür ve her canlıda "eterik enerji" bedeni mevcuttur. "Eterik enerji bedenindeki akışlar, kaba bedenimizdeki her hücreye ve her organa ihmal etmeksizin.yayılan bir enerji ağı içerisinde akarlar. Hayat enerjisinin insanda eterik bedeni oluşturan giriş kapısı, kuyruk sokumu hizasındaki "birinci şakra" veya "kök şakra" adını alan merkezdir. Bunun fiziksel olarak görülmesi veya tespit edilmesi mümkün değildir. Vücudumuzdaki bu eterik enerji akışıyla ilgilenen tıp dalı "akupunktur" dür. Şayet bu akışlarda bir aksama varsa, bedenimizin o kısmında bir problem belirecektir. Ve akışı aksatan noktaya saplanan yüksek iletken (altın, platin) bir iğne ile kısa devre yaratılarak enerjinin o iletken iğne üzerinden geçerek akışın mümkün olması sağlanacaktır. Eterik bedenimizde böyle milyonlarca akış kanalları ve bağlantı noktaları mevcuttur. Eterik enerji, atomun alt yapısında olan elektronu meydana getiren, çok daha alt (ve daha yüksek titreşimli) enerjidir. Ama hala ruhsal değil, maddesel alemin elemanıdır. Eter (veya diğer bir değişle "esir") zerreciği boşluk dediğimiz uzayı doldurmaktadır. Ama ondan da daha hızlı titreşen, daha yüksek bir vibrasyon türü vardır ki, adına "astral enerji" diyoruz.
Astral enerji, yine vücudumuzda bir diğer kılıf gibi bulunan 2. enerji bedenimizi meydana getirir. Vibrasyon (yani titreşim) frekanslarının farklılığı yüzünden eterik enerji bedeni ile karışmadan iç içe bulunabilmektedirler. Astral enerji zerreciği, eterik zerreden çok daha yüksek hızda titreşen yapıdadır. Astral enerji bedenimiz, bizim tüm duyu ve duygularımızın içinde oluştuğu bedendir. İnsan bir şeyden hoşlanırken, korkarken, ilgi "duyarken ve sayısız duyguları yaşarken, hele bunların hepsini de birbirinden ayırabilirken, işte bu duygu bedenin her yanında akışlar ve değişik vibrasyonlar oluşur. 5 duyumuz da tüm diğer hissedilen bedensel ihtiyaç duyguları da (acıkmak gibi, cinsellik gibi ) çekici veya itici tüm duygularımız, hep bu duygu (astral) bedenin içer-sinde cereyan eden olaylardır. Yine bu enerji bedenin vücudumuzdaki kapışı "ikinci şakra" denilen ve göbeğimizin alt bölgesinde bulunan merkezdir. Duygularımızın hisse-dilmesini mümkün kılan astral enerji ve astral bedenimiz de, halen enerjiler dünyasına ait, yani maddesel planın elemanıdırlar. Ruhsal değildirler.
Astral vibrasyondan daha yüksek titreşimlere verilen isim, "düşünce"dir. Düşüncelerimiz de vücudumuzda bir özel düşünce kılıfı içersinde akıp dururlar ve her ne kadar beyin vasıtasıyla kaba bedenimizle irtibatta iseler de düşünce bedenimizin merkezi göbeğimizin üzerindeki bölgede bulunan "üçüncü şakra"dır. Aynı zamanda entelektüel (düşünsel) bedenimiz adım da verebileceğimiz bu enerji bedenimiz de, yine kaba bedenimizi içine alan ama çok daha yüksek bir titreşim bedeni olduğu için aynı bölgede olduğu halde diğerleriyle karışmaz yapıdadır.
İnsan düşünürken bu "entelektüel beden" içersinde adeta rengarenk ışık akışları maydana gelmektedir. Kişinin düşüncelerine uygun fikirler, "realitesinin frekansına" uyabildiği kadarıyla kendini saran düşünce okyanusundan çekilip alınır ve "ben düşündüm, aklıma geldi" tarzında da ifade edilirler. Ama tüm düşünceler ve her türlü yüksek düşünce, zaten mevcuttur ve bizim kapasitemizce çekilip alınabilirler. Düşünce okyanusu ve düşünce enerjisi bile, her ne kadar insan ruhsallığının ifadesi gibi görünseler de, hala maddi dünya enerjilerindendir. Ama vibrasyonu en fazla olanıdır.
Artık bu vibrasyonların üzerinde daha yüksek titreşim sayılarında vibrasyonlar varsa da, onlara ruhsal yani (spiritüel) vibrasyonlar denilebilir ki, kendi içersinde giderek 4 gruba ayırabiliriz. "Sevgi, birlik bilinci, sezgisel ve ilahi vibrasyonlar" halinde sonsuz titreşime (titreşimsizliğe) ulaşırlar. İnsanda, bu vibrasyonların dahi farkında olunan merkezler vardır ve bu tüm merkezleri, yani 7 adet şakra merkezini ve insan farkındalığı üzerinde oynadıkları rolleri, anlatımın diğer bölümlerinde tekrar ele alacağız.
İnsan, ilahi bir enstrümandır. En üst şakrarsıyla da, Tanrıyı yaşar hale gelecek; yani aydınlanacaktır!
Yoga bilincini oluşturacak olan bilgilerin içinde belki de en önemlisi, şakra bilgisidir. Şakralar. insanın enerji bedenlerinin giriş kapıları olmakla beraber, aynı zamanda bir güç merkezi olarak yayımladıkları vibrasyonel tesirler ile insanın yaşam felsefesini. hedeflerini, arzularını, düşünce yapılarını oluştururlar.
Şakranın ne olduğunun iyi anlaşılabilmesi için iki bakış tarzı önemlidir. Öncelikle şakralar bedenimizin elemanlarıdır. Eleman denilince fiziksel olması gerekmez. Bir radyonun içindeki elektrik enerjisi onun, olmazsa olmaz bir elemanı ise, insandaki her bir şakra da. enerji bedenlere enerjilerin girdiği akış kapılarıdır ve ayrıca ait oldukları enerji bedeniyle fizik bedeni irtibatlandırırlar. İnsandaki enerji bedenlerinin anlatımım, ilerleyen çalışmamız içersinde ayrıca ele alacağız. Ve şakralara diğer bakış açımız; insanın tekamül seviyelerinin göstergeleri oluşlarıdır.
Tekamül göstergesi. frekanstır. İnsan tekamül ettikçe enerji bedenlerinin frekansları yükselir. Ve 1. şakradan 7. şakraya doğru her bir şakranın frekans aralıkları farklıdır ve üstteki şakraların frekansları alttakilerden daha yüksektirler. Sebebi ise mesela, 1. şakra kaba bedene hizmet eder ve titreşim cetvelimizdeki kaba "maddesel" titreşimlere yakın titreşimlerde olması gerekir. Ama 2. şakranın, duygusal enerji bedenimize hizmet verdiği için "astral" adındaki enerji frekansını tutturması gerekir. 3. şakra ise düşünsel enerji bedenimize hizmet verdiği için "mentai" dediğimiz enerji düzeyinde titreşecek bir ortamda çalışma gereğindedir. Böylece yedi şakranın da frekansları, giderek yükselen karakterlerde dizilidirler. Gelelim tekamül göstergeleri oluşlarına; insan hangi tekamül seviyesinde ise yani titreşim frekansı ne derece yüksek ise. en çok o titreşim alanındaki şakrayla titreşir, onunla ahenk içine girer. Dolayısıyla 2. şakraya yakınsa, duygusallığı ön planda olacak. 3. şakraya yakınsa, entellektüelliği belirgin vasıf olarak öne çıkacaktır. Yani varlık ruhsal enerjisini, o frekansın penceresinden dışa vuracaktır. Şakra konusunu incelerken; önce, insan bedeninin elemanı olarak şakranın görevinden söz edeceğiz. Daha sonra da o şakraya uyumlu tekamül seviyesindeki insanın realite olarak karakterinden bahsedeceğiz. İnsanda kuyruk sokumu hizasından başlayarak basının üzerine kadar dizili yedi adet şakra mevcuttur ve denilebililir ki; insanlık seviyesinin bu üç boyutlu "madde-mekan-zaman" kainatındaki tekamülü yedi basamaklıdır. İnsan, tekamülünün realitesine uygun olan şakra tesirleriyle ahenktar hayatlar yaşar ve giderek tekamülde yükseldikçe bir üst şakranın okulunda okumaya geçer. "İlk şakra"nın baskın tesiri yaşanılarak başlayan insanlık serüveni, sayısız bedenlenmelerle devam eder ve insan daha üst şakra tesirlerine yükseldikçe, bedenindeki, o daha yüksek şakranın aktivitesinde açılma başgösterir ve giderek tam karakteriyle devreye girer.
Şakralar; insanı önce bedenli ve canlı kılan, sonra her türlü duygu ve gerekli fonksiyonlarla donatarak, en üst merkeziyle de insanı, yüce kutsal bir varlık haline getiren yaradılış hazinesi imkanlarımızdır. Bu sebepten insan için; yaratılmış en üstün varlık anlamında "eşrefi mahlukat" denilmiştir. Mesela bir hayvan bedeninde ilk bir-iki şakra fonksiyonu mevcuttur ama diğerleri bulunmamaktadır. Ve hayvan seviyesi, hiçbir zaman Tanrısal Şuura erişebilecek basamak değildir. İnsan, yaratılışı gereği, dizaynındaki bu muhteşem 7 basamaklı donanımıyla Tanrısal Şuura ulaşma imkanına sahip bir enstrümandır. Ancak insanlık aşaması da basamak basamak olup, herkes yapısındaki şakralardan tekamül seviyesine uygun olanının tesiri altında yaşar. Şakralar, insanın "dünyasal şuuruna" yön veren ve onu her şeye bulunduğu realitenin penceresinden baktıran tesir merkezleridir ve ilk üçü, yüksek değerlerin ortaya konduğu tesirler olmayıp " ego" merkezleridir. Yeryüzünde en çok sayıda insanın yoğun tesiri altında bulunduğu şakralar, ilk üç şakradır. Ve bu sebepten dünya bugünkü perişan haldedir!.
İlk üç şakranın tesirindeki insanların davranışlarım; "istemek" ve "ele geçirmek için her türlü mücadeleye girişmek" tarzında karakterize edebiliriz. Yani ilk üç şakra; "alıcı" şakralardır. İnsan, ilk üç şakrayı aşmadan, egosantrik kişiliğini aşamaz ve yüksek insan olamaz! Aynı zamanda ilk üç şakra, sadece kısa süreli sevinç ve tatminlerin yaşandığı ancak mutluluğun henüz çok uzakta bulunduğu, mutsuz realitelerin şakralarıdırlar. İnsan, ancak 4. şakrasının aktivasyona geçmesiyle sevmeyi öğrenecek, "verici" olabilecek ve mutlulukta ilk adımları atarak insana yakışan olgun davranışları sergileyebilecektir. Tekamül yolculuğunda en üst basamak olan 7. şakranın seviyesine kadar yükselen insan, bu şakranın devreye girmesiyle yani aktif hale geçmesiyle, bedenli yani madde alemindeki son ömrünü yaşar ve "İnsanı Kamil" haline gelir. Bir başka deyişle, 7. şakranın uyanışı insanın aydınlanmasıdır. Başın tepe noktasındaki bu şakranın ışıyarak aktif hale geçmesiyle insan, bilgeler, azizler ya da evliya sınıfına girer ki; ortaçağdaki aziz resimlerinde başın üzerinde gösterilen nur halkası aydınlanmışlığın gösterilişidir. 7. şakranın uyanışını, bilgelik bilinci yazılarımızda "aydınlanma" başlığı altında ve insanoğlunun yeryüzünde ulaşabileceği en ileri makam olarak izah etmiştik. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; şakraların anlatımından, onların alçak veya yüksek, hatta iyi veya kötü oluşları gibi bir anlam çıkartmak son derece yanlış olur.Tüm şakralar insanın var olabilmesi için gereklidirler. Ancak görevleri değişiktir ve insan daima tekamül seviyesinin realitesini yaşadığından dolayı, sorumluluk şakra teskinde değil, o tesire takılıp kalan varlığın tekamül seviyesindedir. Mesela en alt şakra basamağı olan "kök şakra"nın görevi, ilahi hayat gücünü cezbederek almaktır ve en üst şakra uyandığında: insanın basının tepesinden bir rahmet olarak fışkıran da, bu ilk şakranın temin ettiği güç olacaktır. Yani görülüyor ki, her şakra gereklidir ve insanın olmazsa olmaz yanıdırlar.
“Şakra" sözcüğü Hindu kökenli olup eski Hint dili olan "sanskritçe" bir sözcüktür. Asıl söyleniş tarzında, ilk harfi ş ile ç arasında telaffuz edilir. Bazı kitaplarda "çakra" tarzında yazıldığına da rastlanır. "Şakra" her ne kadar Hint kökenli bir sözcükse de sadece Hindu inancının kavramı değildir. İnsan tekamülünün bu önemli göstergesi pek çok öğretide bilinmekte ve anlatılmaktadır. Mesela İslam tasavvufunda, tekamül seviyeleri olarak "sülük mertebeleri" adı altında anlatılır. "İnsanın nefs evreleri" olarak şakralardaki aynı "yedi basamakla" ve şakraların aynı vasıflarıyla izah edilirler, sadece bu merkezlerin bedendeki yerlerinden bahsedilmez. Hatta Kur'an da bile birçok ayette bu "nefs mertebelerinin" isimleri geçer. Zaten biz de her şakrayı anlatırken onun tasavvufi isim ve izahlarına da değineceğiz.
Şakraları birer birer ele almadan önce onların renklerinden bahsedelim. Geçen yazımızdaki giderek yükselen titreşimlerin ayrı ayrı enerjiler olarak belirişleri hatırlanırsa ve düşük vibrasyonlarda "do" sesi olarak tezahür eden, ancak vibrasyonun yükselişiyle "kırmızı" renk olarak ortaya çıkan enerjinin bu karakteri gözönüne alınırsa, aynı durum şakralar için de söz konusudur. Nasıl ki "do" sesinin titreşiminin belirli bir artışı "kırmızı" ışığa denk gelmekte ve "re" sesinin aynı kat artışı "turuncu" ışığa denk geliyor ise; birinci şakra da, kırmızı ışığın ve ikinci şakra da, turuncu ışığın aynı oranda yükselmiş vibrasyonunun ifadesidir. Dolayısıyla durugörü yeteneğindeki hassas insanlar ilk şakrayı kırmızı renkli olarak algılamaktadırlar. Böylece, sırayla 7 şakra da 7 renge uygun ışımaktadır. En yüksek vibrasyona ulaşan 7. şakra yani "İlahi Şuurluluk" mertebesi mor renk karakterindedir.